Yabancı Markaların Yargıda Kayrılması

YABANCI MARKALARIN YARGI TARAFINDAN KAYRILMASI

Tüm medeni, çağdaş ülkeler, milli hukukları kapsamında yerel firmalarını ve yerel markalarını yabancı marka ve yabancı firmalara nazaran daha fazla korurlar. Bu korumayı yaparken eşit davrandıklarını söylerler fakat asla eşit davranmazlar. Esasen yerel firma ve markaların korunmadığı bir ülkenin ekonomik ve kültürel bakımdan gelişmesi mümkün değildir.

Söz konu pozitif ayrımcılığı, belli sınırlar ve normlar içinde belli etmeden gerçekleştirirler.

Bunu yaparken tüm idari ve yargı birimleri adeta gizli bir anlaşma yapmışçasına hareket eder. Bunun adı milli bilinç ve milli faydadır!  

 

Milli bilinç ve milli faydanın gelişmediği ülkelerdeyse tam tersi bir durum vardır;

Yabancı markalara karşı “aşırı öykünme” ve yerli markaları “küçümseme” nedeniyle Yabancı Firma ve Yabancı Markalar daha fazla korunurlar!

Yabancı firmaların, markaları ve patentleri daha hızlı ve sorunsuz tescil edilirler.

Mahkemelerde daha fazla korunurlar. Bilirkişiler ve hakimler yabancı firmalar lehine ayrımcılık yaparlar. Söz konu ayrımcılığı, herhangi bir menfaat karşılığı gerçekleştirmezler. Bu durum kültür ve bilince işlenmiş duygularla istemsizce gerçekleşir.

Yargıda ve İdarede “Milli Bilinç ve Ruh Eksikliği” yerli ve milli menfaat ve hassasiyetleri göz ardı edilmesine neden olur. Bunu yaparken de çoğu zaman “Evrensel Hukuk” ve “Uluslararası Anlaşmalar” araç olarak kullanılır.  

Küresel ya da yabancı değerler “evrensel hukuk” kılıfıyla öne çıkarak, yerli ve milli hassasiyetleri göz ardı ederler.

Bu anlayışta “Paris Sözleşmesi”, “WIPO Anlaşmaları”, “Madrid Protokolü”, “TRIPS” düzenlemeleri daima yabancı markalar/firmalar lehine, yerli markalar/firmalar aleyhine olacak şekilde yorumlanır ve uygulanır.

Ayrıca “Tanınmış Markaları” koruma duygusu ve “Küresel İtibara” zarar verme kaygısı da yabancı firma ve markalarının daha fazla korunmasına neden olur.

Söz konu “psikolojik refleksler” idari ve yargı makamlarında istemsizce ortaya çıkabilir!

 

Yabancı Firmalar ve Markalar da karar vericilerinin “refleks ve psikolojisini” sürekli besler;

Özellikle tanınmış markalar, kurdukları dernekler, örgütler ve vakıflarla “uluslararası hukuk sempozyumları”, “marka, patent seminerleri”, “hukuk dergileri” ile karar vericileri kendi lehlerine karar oluşturacak şekilde “Yargısal Psikoloji” uygularlar.

Gelişmiş ülkelerin Devlet Adamları da yaptıkları görüşmelerde çoğu zaman kendi marka ve firmaları için lobi faaliyeti yapıp ödün (kapitülasyon) koparırlar.

 

Yabancı Firma ve Markaların, Yerli Firma ve Markalara nazaran daha fazla korunmasının tek sorumlusu elbette İdari ve Yargı makamları DEĞİLDİR!

Yabancı Markalar, tüm bu avantajlara rağmen markalarını koruma konusunda da kararlı ve profesyonelce çalışırlar. Markalarını korumak için yapacakları harcamaları, yatırım olarak görürler. Alanında uzman Marka Avukatlarıyla çalışıp onlara her türlü tescil, delil, uzman mütalaası, emsal karar desteği  … sunarlar.

Maalesef Yerli Firma ve Yerli Markalar haklarını koruma konusunda bilinç ve birlik oluşturamamaktadırlar. Nasıl ki “kendi sahasında farkla yenilen bir takımın, deplasmanda kazanmasını beklemek hayalperestlikse”, ülkesinde kendisini koruyamayan bir markanın, uluslararası piyasada başarılı olması imkansızdır.  

 

 

Türk Markalarının Yabancı Markalara Karşı Korunması İçin Yapılması Gerekenler;

Yabancı firma ve markaların Türk firma ve markalarına karşı ayrıcalıklı olduğu kanaat ve deneyimindeyiz. Yabancı marka ile Türk markası arasında görülen davalarda yabancı markalar lehine çok ciddi bir ayrıcalık yapılmaktadır. Yabancı markalar kendi menşei ülkelerinde dahi Türkiye’de ki kadar korunmamaktadırlar.

Türk firmalarının yıllardır emek vererek ulusal ve uluslararası piyasada belli bir konuma getirdiği markalar, maalesef yabancı firmalar tarafından marka tecavüzü ve marka hükümsüzlüğü davalarıyla hükümsüz kılınmaktadır ve haksız yere yüklü miktarda tazminat ödemektedirler.

Markanın hükümsüzlüğüyle birlikte yıllar içinde o markaya yapılan yatırımlar, reklamlar ve en önemlisi emek zayi olmaktadır ayrıca ticari imaj zedelenmektedir.

Hukuk uygulamasında yabancı markalara tanınan ayrıcalık sonlanmadığı sürece Türk markalarının değil Dünya çapında tanınmış marka olması ülke çapında bilindik marka olması dahi çok zordur!

Hukuk uygulamasının yabancı markalara tanıdığı aşırı ayrıcalığın sonlanması ŞARTTIR!

Yabancı marka ayrıcalığını sonlandırmak elbette kolay değildir, öncelikle Türk marka bilincinin ve birliğinin oluşması gerekir.

Yabancı ve tanınmış markaların yaptığı gibi ulusal ve uluslararası örgütlenme sağlanmalıdır. Türk markalarının korunması alanında kurulmuş bir dernek veya vakıf henüz bulunmamaktadır. Oysa yabancı markaların korunması ve Türk hukukuna yön vermesi amacıyla kurulmuş birçok dernek ve örgüt yıllardır ülkemizde faaliyetlerini sürdürmektedirler.

Söz konu derneklerin ve örgütlerin Sınai ve Fikri Haklar Hukuku alanında yaptıkları çalışmalara, sunumlara, panellere karar merciinde bulunan hakimler, savcılar, bilirkişiler ve memurlar çağrılarak lobicilik ve yargısal psikoloji yapılmaktadır.

Türk markalarının, yabancı markalar karşısında uğradıkları hukuki haksızlıklar ısrarla takip edilmeli, kamuoyuna duyurulmalı ve lobi faaliyetleriyle destek sağlanmalıdır.

Yabancı markalar lehine oluşan “yargısal Psikoloji” kırılmadığı sürece Türk firmalarının markalaşması çok zordur!

Ayrıca Türk firmaları da markalarına Yabancı Firmalar kadar değer vermeli ve değer verdiğini kanıtlamalıdır.

Yabancı markalarla karşılaştıkları hukuki sorunlarda profesyonel destek almaları, aynı kararlılıkla yabancı markalara karşı dava açmaları, hukuki haklarını kullanmada hiçbir zaaf ve zayıflık göstermemeleri şarttır!